Mağara Efsaneleri


Mağara Kültür / Pazartesi, Mart 30th, 2009

Mağara araştırmaları sırasında en çok yardımı oradaki köylülerden, yöre halkından alırız. Gittiğimiz bölgeyle, gireceğimiz mağarayla ilgili en ayrıntılı bilgileri onlar verirler. Genelde, hep bir sigara içimlik yol kadardır mağaraya mesafe; mağara, tepenin arkasındaki kızıl veya kara kayanın dibindedir çoğu zaman, uğursuzdur ve cinler vardır içeride bazen… Ya da çok değerli bir hazine… Bazense içeri girenlerden bir daha hiç haber alınamamıştır, bizimse zaten neden içeri girmek isteyebileceğimize akıl ermez. Metin Albukrek’in aktardığı bir rivayete göre; Kastamonu’daki Kapaklı Kuylucu’na düşen bir gelinin duvağının, aşağıdaki çaydan ( Kanlıçay ?) çıktığı anlatılırmış. Biz mevzu bahis gelin, kuyluç başında ne yapardı bilemeyiz ama, duvağının -204 mt. derinliğindeki mağaranın sonuna kadar suyla yol alıp aşağıdaki çaydan çıkmış olması hayli şaşırtıcıdır!

Burak Barmanbek ise, şu anda bir bölümü turizme açılmış bulunan Mencilis Mağarası’yla ilgili olarak orada yaşayanlarca “içeride bir hazine olduğu, ancak hazinenin bulunduğu odanın iki tarafından aşağıya inen bıçakların, odaya girenleri parçaladığının” anlatıldığını söyler. Zaten bıçakların arkasında da dipsiz bir kuyu varmış ki, anlaşılan bıçaklardan kurtulmayı başaranın, bu kuyudan kaçması imkansızmış.

Burak, “Indiana Jones” filmini ilk seyrettiğinde “ulan herifler bizim köylülerin mağara hikayelerini almış, film yapmışlar” diye düşünmekten alamamış kendini. Doğru ya da yanlış, gideceğimiz mağara ile ilgili en keyifli hikayeleri bence yöre halkından dinleriz.

Bu hikayelerin kimisi içeri girmiş ve dışarı çıkmayı başarmış (!) kişilerce, kimisi de içeri girenin tanıdıkları tarafından anlatılır. Örneğin Silifke’deki Eşrefdüştüğü Mağarası’na gerçekten de düşmüş olan Eşref’i, içeride elinde devasa bir kılıç olan, yarma bir zenci karşılamış. Zencinin niyeti kötü değilmiş ki, Eşref dışarı çıkabilip bu hikayeyi anlatmış Maxi’ye.

Mağaralarda yaşayan zenciler, araplar genelde akla yatan, kabul gören bir fikir olsa gerek ki; Konya Uzunlar yaylasındaki Arapini’yle ilgili Turunç’a anlatıldığı üzere; “Çetin hava koşulları nedeniyle normalde kışın kimsenin yaşamadığı yaylalarda bir iddia sonucu kışı geçirebileceğini söyleyen bir arap, kışı geçirmek için Arapini’ni gözüne kestirmiş. Bütün erzakını mağaraya yığıp, oraya taşınmış. Ama karlar eriyip de yaylacılar yukarı çıkmaya başladıklarında arabın cansız bedeniyle karşılaşmışlar.

Yemeği ya da suyu bitmemiş ama arap ölmüştür. Mağaranın duvarına ise bir yazı bırakmıştır: Acıkmadım, susamadım, öldüm dağlar iniltinizden.” Bizim arkadaşlar, mağara duvarında bu yazıyı görememişler ama, Ömer Dayı’nın kışın bu yaylalarda ne kadar sert geçtiğine, gök gürültülerinin nasıl da ürkütücü olduğuna örnek olarak anlattığı bu hikayeye inanmak ya da inanmamak size kalmış.

Üstelik bir övünç kaynağı olarak söylüyorum; mağarayla ilgili inanılması zor ama dilden dile aktarıldıkça güzelleşen bu fantastik hikayeleri oluşturan sadece yöre halkı değil, bazen bizim de bu hikayelere istemeden de olsa ufak bir katkımız olabiliyor. Öyle ki, Ayvaini’nin bir tarafından girip diğer tarafından kafasında mağara kaskı, tepesinde ışıklarla çıkan, zamanın uzun şaçlı, sakallı mağaracısı Hüsam’ı gören köylüler onlarca yıl sonra Ayvaini’ne gelen taze mağaracılara “Bu mağaranın ağzından ışıklar saça saça, uzun sakallı ve saçlı bir ermiş çıkmıştır” diye anlatmıştır.

Osman Demirel 1991 yılında Çukurpınar’dan çıkarken iri, kırmızı, boynuzlu ve çok pis kokan bir şeytan gördüğünden bahsetmiştir. Arpat ise mağarada bir zebra gördüğünden (Acaba o da mı zenci diyecekti de aklı karıştı, zebra dedi?)… Sonra ben, mağara ağzında yağmur ve rüzgarın altında donarak beklediğim Marmara Adası’nda, mağaranın tüm çevresinin pespembe olduğunu, hatta gökyüzünde birden bire çıkan pembe gökkuşağı ile havanın da bir anda ısındığını hatırlıyorum.

Bu hikayelerin ortaya çıkış sebebinin ne olduğunu düşünmeyi size bırakıyor, sebebi ne olursa olsun, bu tür hikayeler anlatılsın ve yaşatılsın diyorum. Sizin de anlatacak bir mağara hikayeniz varsa unutmadan etrafınızdakilerle paylaşın. Nasıl olsa dinleyenlerin güzel hikayelere olan açlığı sayesinde bire bin katılarak dilden dile dolaşacak ve en sonunda bir efsane olarak size geri dönecektir.

Mehmet E. Döker